Liderliğin 3 meziyeti

burak ahlatcı
4 min readOct 8, 2020

Savaş çok çetin geçiyordu. Bir türlü ilerleme sağlayamayan güçlü düşman, parçalayamadığı savunma cephesini yandan kuşatmak için manevraya girişti. Savunma kuvvetlerinin bu manevraya karşı koyabilmesi için, hakim tepeyi tutması gerekiyordu. Bu hakim tepeye ise ancak dar bir geçitten gidiliyordu. Giden yolu da düşman savaş gemileri ile top atışıyla tutuyordu.

Ama ne top atışı! korkunç gülleler dağları taşları dövüyor, adeta yola ölüm olup yağıyordu. Öyle ki, bu yoldan değil bir askerin geçmesi, bir küçüçük farenin bile geçmesi olanaksız gözüküyordu. Fakat emir kesindi. Düşman manevrasını engellemek için, o yoldan geçilecek, o tepe tutulacaktı.

O ona kadar başarılı bir müdafa sergilenmişti ve ilk muharebe kazanılmıştı ama düşmanın bu manevrası engellenemezse harp kaybedilecekti.

Genç subay askerlerin yanına geldi. “Ne oldu, neden geçmiyorsunuz!” diye ünledi. Asker mırıldanma söylenme arası bir tonda, “bu top atışı varken geçilmez, nasıl geçelim” dedi. Subay bir an tereddüt etmedi, “geçilir, hem de böyle geçilir deyip” yola koyuldu. Onun o çelik cesareti askere de sirayet etti, bir tanesi bile arkada kalmadı. Tüm bölük o top atışlarını yararak, tozun, dumanın, kanın arasında yolu geçip, tepeyi tuttu.

Bu olaydan, yaklaşık 500 yıl kadar önce, genç padişah, Rum bir tebaanın evinin olduğu araziye cami yaptırmak istiyor. Mal sahibine arsasının bedelinin 2 katı teklif ediliyor ancak ancak adamın gönlü razı olmuyor bir türlü.

Genç padişah celalleniyor, ben diyor kamu yararına bir şey istiyorum o şeytani bir hisle engel oluyor. Adamın parasını verip arsasından çıkartmayı şeriata kendince uygun buluyor ve inşaatı başlatıyor.

Ancak konu burada kalmıyor ve kadıya taşınıyor. Kadı , müştekiyi ve padişahı eşit koşullarda ve ayakta tutarak dinliyor ve arsa sahibini haklı buluyor. Hükümdar, hatasını anlıyor ve diyor ki “adalet ölürse devlet ölür” ve arsa sahibinden af diliyor.

Bundan da 4 asır kadar önce, tüm derdi tasası önce Haleb’i ve sonra da bereketli hilalin öbür ucu olan Mısır’ı ele geçirip, Mısır’a sultan olmak isteyen Hükümdar’a Doğu Roma İmparatorundan mektup gelir. Son derece tehditkar mektuba, Hükümdar alttan alarak cevap verir. Zira ne Roma’nın topraklarında gözü vardır, ne de Roma imparatoru ile kapışarak zaman kaybetmek ister. Ancak onun alttan alması ile artık tamamen galibiyetinden emin hale gelen Roma imparatoru, çoktan ordusuyla yola koyulmuştur bile. Artık savaş kaçınılmazdır ve iki ordu geniş bir ovada karşı karşıya gelir. Bir taraf 200.000 bin kişilik ağır teçhizatlı bir ordu. Karşısındaki ise, acemi gözlerde yağmacı bir çete gibi duran ama son derece disiplinli ve çoğu atlılardan oluşan 30.000 kişi. Hükümdar, bugün hepimizin ortaokul tedrisatı sebebile ezbere bildiği ama o zamanlarda ise sadece bozkırlıların bildiği stratejiyi o kadar iyi uygular ki, daha akşam olmadan 200.000 kişilik Romalılar dağılmıştır bile.

İlk hikayedeki cesur subay, Gazi Mustafa Kemal Atatürk.

İkincisindeki adaletli padişah, Fatih Sultan Mehmet.

Sonuncusundaki stratejist Sultan ise Alparslan.

Lider denince benim aklıma ilk bu örnekler geliyor. Ve lider kelimesinin zihnimde oluşturduğu kavramı da açıkcası bu örnekler dolduruyor.

Bundan ötürü, kurumsal hayatta çokça zikrettiğimiz lider kelimesi benim zihnimde hiç tam olarak oturmuyor.

Yazımın geri kalanın da ben koç, rehber, kaptan vs dersem, siz gene lider anlayın lütfen.

Tarihi şekillendiren bu liderlerin kişisel niteliklerin kesişimine baktığımda, ben 3 ana özelliğin en öne çıktığını gözlemliyorum;

Cesaret, Adalet ve Strateji.

Cesaret, Adalet ve Strateji.

Bu 3 meziyet tam çok az kişide -tam karşılığı ile- aynı anda bulunuyor. Ayrıca tabi bu meziyetlerin ortaya çıkması için 4. bir etken gerekiyor ki ona şans, kader, ya da şartlar diyoruz. Bu zaviyeden bakıldığında da kurumsal hayattan böyle doğal ve hakiki bir lider çıkmasını beklemeye gerek var mı? O bile tartışılır.

Neyse kavramı daha fazla ezmeden, onun yerine 21. yüzyılda şirketlerini yönetecek, her gelen yeni jenerasyonu değerlendirebilecek nasıl bir yönetici, idareci, kaptan, rehber olmalı ona bir bakalım. Bence onun da 3 yeni nesil meziyete ihtiycaı var;

1- Rehber: Evet bu kelime yerine güzel oturdu sanki. Ecnebice tabiri ile de Koç. Kişiyi istediği yola çeken bir rehber değil. Herkesin kendi yolundan giderek ortak hedefe ulaşmasını sağlayan bir rehber.

Öyle ki ortak hedefe giden o yol aynı zamanda koçluğu alan kişinin kendi yolunu bulmasını da sağlayacak şekilde ona ışık verebilmeli.

Yani, iyi bir rehber, her kişinin içindeki cevheri parlatıp mücevhere çevirmesine rehberlik eder.

2- Demokrasi: ülke yönetiminde en iyi yöntem olup olmadığı ile alakalı şüphelerim var. Ama küçük organizasyonları yönetmek için en iyi metod olduğuma eminim.

Zira insan doğası gereği en iyiyi kendine saklar. Sahiplenemediği bir nesneye, en yüksek performansını, en iyisini, yansıtmaz. Söz sahibi olmadığı organizasyonu da sahiplenemez. İşte organizasyon içinde demokrasi, personelin aidiyet duydusunu güçlendirip, organizasyonu sahiplenmesini ve ona en iyi performansını yansıtmasını sağlar.

Açıkcası tek sahibi olmayan, hissedarları olan büyük şirketlerin ilacı da bu bence. Zira tırnak içinde salt “KPI” takibinin, şirketin menfaatlerinin bazen aleyhine çalışabildiğini görüyoruz.

Bir ilave, demokrasi aynı zaman ekip içinden daha fazla kişinin sorumluluk almasını sağladığı için, müstakbel rehberlere de kapı aralar.

3- Özveri: 21. Yüzyılda makinaların, bilgisayarların yapabileceği her işi onlar yapacak. Ama özleri olmadığı, için özveri göstermeyecekler. Makinalar; beşeri insan yapan meziyetlerini asla taklit edemeyecekler. O yüzden iyi bir kaptan her arkadaşına, nevi şahsına münhasır meziyetlerini açığa çıkaracak kişiselleştirilmiş yaklaşımı gösterebilmeli.

Mesela İyi bir kaptan, ekibinin odaklanabilmesini sağlayabilmeli. zira bu kadar uyarıcının olduğu bu yüzyılda zamanı verimli kullanmanın, en önemli unsuru olarak odaklanma ve özdisiplin ön plana çıkıyor.

Ve elbette özverili bir rehber ekip için de pozitif kültürü ve dayanışmayı inşa edebilmeli.

Evet bence büyük şirketleri 21 yüzyılda, altı cesareti adalet ve strateji ile değil, hırs, ihtiras ve ego ile doldurulmuş lider kelimesi başarıya ulaştırmaz. Onun yerine Özverili ve Demokratik Rehberlik başarıya ulaştıracak.

Bakalım IK’ lar yeni nesil liderlik meziyetlerini görebilecek mi?

--

--

burak ahlatcı

Zehra, Ömer ve Ayşe'nin babası. Amatör bir tarih, özellikle XIII. YY meraklısı, İTÜ'lü